Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi
2017-11-03

Türk Sinemasının Ustalarının Gönül Gözüyle Türk Sinemasının Ruhunu Anlamak



 

Fakültemiz Sinema Bölümü tarafından 23 Ekim 2017 pazartesi günü saat 11. 30'da Fen Edebiyat Fakültesi Konferans Salonu'nda düzenlenen konferansa konuşmacı olarak Prof. Kurtuluş Kayalı, görüntü yönetmeni Çetin Tunca, senarist Zeynep Özlem Havuzlu ve sinema eleştirmeni İhsan Kabil katıldılar. Programda ilk sözü alan Prof. Kayalı, Türk sinemasının 1950’li yıllarda verimli bir üretim ortamına kavuştuğunu, sinema dilinin belli bir gelişim gösterme sürecine girdiğini, sinemanın daha çok melodram ve komedi ekseninde geliştiğini, Metin Erksan ve Lütfi Akad gibi yönetmenlerin sinemaya düşünce boyutunu getirdiklerini belirtti. Kayalı, sinemayla seyircinin doğrudan bir ilişki içinde olduğunu, bu ilişkinin neticesinde toplamda bir halk sinemasından söz edilebileceğini, Türk sinemasının edebiyatımızdan ve senarist olarak edebiyatçılardan oldukça istifade ettiğini ifade etti.

Senarist Zeynep Özlem Havuzlu, sinemada senaryonun bir filmin omurgasını teşkil ettiğini, Türk sinemasında yer alan filmlerin senaryolarının daha çok halktan kişilerin hayatından kaynaklandığını, edebiyat uyarlamalarının da filmler için önemli bir kaynak oluşturduğunu, sinemayla ilgilenecek kişilerin edebiyat ve diğer sosyal bilimlerden de okumalar yapması gerektiğini ileri sürdü.

Türk sinemasının usta görüntü yönetmenlerinden Çetin Tunca, sinemanın öncelikle bir ekip işi olduğunu, yönetmen kadar senarist, kameraman, sanat yönetmeni, sesçi ve kurgucunun da çok önemli işlevler gördüklerini ve ahenk içinde çalışmaları gerektiğini söyledi. Tunca, senaryo ve rejinin ayrı ayrı kişiler tarafından ortaya konmasının daha verimli çalışmalara yol açtığını belirtti.

Sinema eleştirmeni İhsan Kabil de sinema seyircisinin beğenisinin Amerikan melodramları, Hint ve Arap sineması sacayağı üzerinde yükseldiğini, 1960’dan itibaren toplumsal gerçekçilikle beraber Türkiye’de sinemada akımlardan bahsedilebileceğini, Ulusal Sinema ve bu ikisinin bir üst aşaması olan Devrimci ve Milli Sinemanın ana akımlar olarak kendinden söz ettirdiklerini beyan etti. Kabil, ancak ana gövde olarak ticari sinemanın halkla doğrudan ilişkiye girdiğini, bunun 1980 sonrası video filmlerle devam ettiğini, son olarak özel tv kanallarıyla birlikte tv dizilerine taşındığını, sinemanın aslolarak bir kimlik sorunu taşıdığını söyledi.